Ayvalık Uluslararası Film Festivali, Türkiye'deki önemli festivaller arasında yerini aldı
17 Eylül’de Ayvalık Belediyesi Büyük Park Amfitiyatro’da düzenlenecek açılış gecesiyle başlayacak festivalde gösterimler bu yıl Ayvalık Belediyesi Vural Sineması Nejat Uygur Sahnesi, Fabrika Ayvalık, ASKEV Sera, İsmet İnönü Kültür Merkezi ve Kırlangıç Ayvalık’ta gerçekleşecek.
17 Eylül’de Ayvalık Belediyesi Büyük Park Amfitiyatro’da düzenlenecek açılış gecesiyle başlayacak festivalde gösterimler bu yıl Ayvalık Belediyesi Vural Sineması Nejat Uygur Sahnesi, Fabrika Ayvalık, ASKEV Sera, İsmet İnönü Kültür Merkezi ve Kırlangıç Ayvalık’ta gerçekleşecek.
Ayvalık Belediyesi işbirliğiyle Seyir Derneği tarafından 17-22 Eylül tarihleri arasında üçüncü kez düzenlenecek Ayvalık Uluslararası Film Festivali programında yer alacak ilk filmler belli oldu. 2024 Cannes Film Festivali’nin ödüllü yapımları Türkiye’de ilk kez Ayvalık’ta izleyiciyle buluşacak. Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin, Bu yıl üçüncüsü gerçekleşecek olan Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin bir kültür sanat şöleni olarak Türkiye’deki önemli festivaller arasında yerini aldığını söyledi. Başkan Mesut Ergin, “Böylesi önemli ve uluslararası bir festivalle, Türkiye’nin sinema kültürüne, akademik çalışmalara ve festival takvimine belediye olarak yaptığımız katkılar nedeniyle gerçekten büyük bir mutluluk yaşıyoruz. Ayvalık’a sinemaya katkı sunmuş tüm emekçilere ve sanatseverlere saygı ve hürmetlerimi sunuyorum” dedi.
Parthenope filmininTürkiye prömiyeri Ayvalık’ta yapılacak
Cannes Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü kazanan Miguel Gomes’in Grand Tour’u; En İyi Senaryo ödüllü Colin Fargeat imzalı The Substance; Jüri Büyük Ödülü’nün sahibi Payal Kapadia yönetmenliğindeki All We Imagine as Light ve Jüri Özel Ödülü’nü kazanan Mohammad Rasoulof’un yönettiği The Seed of the Sacred Fig ile Altın Palmiye için yarışan Ali Abbasi yönetmenliğindeki The Apprentice; Christophe Honoré imzalı Marcello Mio ve Paolo Sorrentino’nun yeni filmi Parthenope Türkiye prömiyerlerini Ayvalık’ta yapacak.
Tamamı siyah beyaz çekilen film
Tabu ve Arabian Nights üçlemesi ile tanınan Portekizli yönetmen Miguel Gomes imzalı Grand Tour, 1918 yılında nişanlısı Molly’den kaçıp, o dönem çok meşhur olan Asya turuna çıkan Edward’ı takip ediyor. Film Molly’nin de Edward’ı aramak için yola çıkmasıyla aynı turu farklı şekillerde deneyimleme imkânı sunuyor. Tamamı siyah beyaz çekilen film güçlü sinematografisi ile dönemin ruhunu yakalıyor. Başrolde Gonçalo Waddington’a Crista Alfaiate ve Teresa Madruga eşlik ediyor.
Film yaş ve cinsiyet ayrımcılığına dikkat çekiyor
Colin Fargeat yönetmenliğindeki The Substance, güzellik ve gençlik algısının kadınlar üzerinde yarattığı baskıyı anlatıyor. Ödüllü eski bir oyuncunun bu baskı nedeniyle kendisinin daha genç ve güzel versiyonunu yaratacak bir ürünü kullanmaya karar vermesiyle başlayan film yaş ve cinsiyet ayrımcılığına dikkat çekiyor. Film, başrollerdeki Demi Moore ve Margaret Qualley’nin etkileyici performanslarıyla da dikkat çekiyor. 2017 yılındaki ilk filmi Revenge’de gerilim öğelerini kullanan Fargeat, The Substance ile kadınların karşılaştığı baskıyı sert bir sinematografik dille eleştiriyor.
Üç hemşirenin yaşamlarına odaklanan dokunaklı bir film
Cannes’da 30 yıl aradan sonra ana yarışmada yer alan ilk Hintli kadın yönetmen olan Payal Kapadia imzalı All We Imagine as Light farklı yaşlardaki Bombay’li üç hemşirenin yaşamlarına odaklanan dokunaklı bir film. Görücü usulü evlendiği, işi sebebiyle bir yıldır görmediği ve haber almadığı kocasına bağlılığını koruyan Prabha, sevgilisiyle rahat görüşebilmek için yollar arayan uçarı genç kadın Anu ve ölen kocasının kendisine bırakmadığı belgeler nedeniyle evinden tahliyesi istenen ve hakkını almaya çalışan Parvaty… Filmin dördüncü karakteri ise her türlü zıtlığı içinde barındıran ülkenin en kalabalık şehri Mumbai. Kani Kusruti, Divya Prabha ve Chhaya Kadam’ın canlandırdığı üç kadın görünmedikleri bu şehirde dayanışmayla var olmaya çalışıyor.
Tamamen gerçek olay ve kişilere dayanıyor
Kendi ülkesinde uzun bir hapis cezasına çarptırılan ve ülkesinden kaçmak zorunda kalan Mohammad Rasoulof’un yönettiği The Seed of the Sacred Fig tamamen gerçek olay ve kişilere dayanıyor. Rasoulof, Tahran’daki Devrim Mahkemesi’nde soruşturma yapan bir yargıç ve ailesi üzerinden bir İran mikrokozmosu yaratıyor. İran teokrasisi ve rejimin kadın düşmanlığı ile birlikte, ülkedeki ayrıcalıklı sınıflar arasındaki bölünme ve suç ortaklığını da gözler önüne seren filmin başrollerinde Soheila Golestani ve Missagh Zareh yer alıyor.
Paolo Sorrentino’nun kadını merkeze aldığı ilk filmi
Usta yönetmen Paolo Sorrentino 2021 yılında çektiği filmi The Hand of God’ın ardından Parthenope ile bir kez daha memleketi Napoli’ye geri dönüyor. Adını şehrin tarihiyle doğrudan bağlantılı mitolojik sirenden alan Parthenope, Sorrentino’nun kadını merkeze aldığı ilk filmi. Usta yönetmen bu kez kadınların yaratılan güzellik ve gençlik mitinin üstesinden gelmek ve hayatta kalmak için nasıl savaş vermek zorunda kaldığını anlatıyor. Adını filmden alan ve sadece güzelliğinden ibaret olmadığını kanıtlamaya çalışan Parthenope karakterini Celeste Dalla Porta canlandırırken, usta aktör Gary Oldman da alkolik yazar John Cheveer rolünde küçük ama unutulmaz bir performans sergiliyor.
Gabriel Sherman tarafından yazılan biyografik film
Border ve Holy Spider filmleri ile tanıdığımız Ali Abbasi yeni filmi The Apprentice ile Donald Trump’ın gençlik yıllarını ve bugünkü gücüne kavuşmak için geçtiği yolları anlatan bir biyografi ile izleyici karşısına çıkıyor. New York Times’ın en çok satanlar listesine giren kitabıyla da tanınan Gabriel Sherman tarafından yazılan bu biyografik filmde Trump’ı Sebastian Stan canlandırıyor. Trump’ın bugün bulunduğu yerde olmasında büyük önemi olan McCarthy dönemine damgasını vuran acımasız avukat Roy Cohn rolünde Succession dizisiyle tanınan Jeremy Strong yine çok başarılı.
Komedi dozu yüksek
Fransız sinemacı Christophe Honoré imzalı Marcello Mio, komedi dozu yüksek ve kişisel bir Marcello Mastroianni anması. Filmde, festivalin ilk yılında gösterilen Başkalarının Çocukları ile hatırlayacağımız, Marcello Mastroianni ve Catherine Deneuve’ün kızı Chiara Mastroianni başrolde. Ebeveynlerinin efsanevi kişiliklerinin gölgesinde var olmanın gerçekliğine dokunan filmde Chiara Mastroianni, yaşadığı benlik bunalımıyla babasının karakteri ve görünümüne bürünen bir kadını canlandırıyor. Filmde Catherine Deneuve, Melvil Poupaud ve Benjamin Biolay kendilerine hayat veriyorlar.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı